Otomotiv sektöründe Volkswagen’in emisyon oranlarında hile yaptığını kabul etmesi ile ortaya çıkan büyük skandal, ABD ve Avrupa’da “düşük emisyonlu araç” üretimine ilişkin regülasyonların otomotiv üreticileri üzerinde yarattığı baskıyı gözler önüne serdi.
Düşük emisyon sağlamanın en güvenilir yolu ise araçların ağırlığını azaltmak, bu da otomotiv sektöründe kompozit malzeme kullanımının giderek yaygınlaşmasını sağlayacak.
Otomotiv sektörü emisyonları düşürmek için araç ağırlıklarını, çelik yerine kompozit malzeme kullanarak azaltacak.
Rüzgâr enerjisinden havacılık sanayiine kadar pek çok alanda kullanılan yeni nesil kompozit malzemeler otomotiv sektöründe de yaygınlaşıyor.
Türkiye’nin kompozit malzemeler konusundaki en gelişmiş üniversite laboratuvarı da Boğaziçi Üniversitesi’nde bulunuyor. Doç. Dr. Nuri Ersoy, Boğaziçi Üniversitesi Kompozit Laboratuvarı’nda otomotiv sektörü başta olmak üzere farklı sektörlere yönelik geliştirmiş oldukları altı ayrı projenin sanayi tarafında uygulama safhasına geçtiğini belirtti.
Boğaziçi Üniversitesi Kompozit Laboratuvarı, 2004 yılından bu yana faaliyetlerini Boğaziçi Üniversitesi Makine Mühendisliği Öğretim Üyesi Doç. Dr. Nuri Ersoy liderliğinde sürdürüyor. 2013 yılında İstanbul Kalkınma Ajansı’nın sağladığı destek, laboratuvar altyapısına önemli bir yatırım yapılmasını ve yürütülen çalışmalarda hem nicelik hem de nitelik olarak ciddi bir sıçrama yaşanmasını sağlamış.
Küresel iklim değişikliğinin yarattığı baskılar nedeniyle önünüzdeki yıllarda taşıtlarda karbondioksit emisyon oranlarının ciddi oranda azaltılacağını belirten Doç. Dr. Nuri Ersoy, daha hafif araç tasarımının zorunlu olduğuna ve kompozit malzemeler kullanılarak tasarlanan hafif taşıtların çevresel etki anlamında bir zorunluluk olacağına dikkat çekerek şu bilgileri verdi:
“Kompozit malzemelerin en önemli özelliği hafif olmalarıdır. Birim ağırlık başına çok yüksek dayanıma sahiptirler. Bu malzemeler 1980’ler ve 90’larda sadece havacılık sektöründe kullanılıyordu çünkü maliyetleri çok yüksekti.
Ancak son yıllarda çevresel baskılar ve küresel ısınmanın gündeme gelmesi yalnızca havacılıkta değil otomotiv ve kara taşımacılığında da bu malzemelerin önemini artırdı. Avrupa Birliği’nde ve ABD’de önümüzdeki yıllarda araçların karbondioksit emisyonlarında çok ciddi kısıtlamalar söz konusu olacak. AB ülkeleri karbondioksit emisyonunu 120 gram/km, ABD’de ise 200 gram/km olarak sınırlandırmayı planlıyor.
Dolayısıyla araçlarda ciddi bir hafifleme göreceğiz.”
“Otomotivde gelecek kompozit malzeme olacak”
Kompozit malzemelerin çeliğin yerini alacağını belirten Ersoy, “Karbon elyaf takviyeli kompozit malzemeler kullanıldığında araçlarda yüzde 40-60 oranında hafifleme sağlanacak.
Günümüzde bu yönde adımlar atılmaya başlandı. Taşıtlarda güvenliği sağlayan tampon, çarpışma kutusu gibi pasif güvenlik sistemleri artık kompozit malzemeden üretiliyor. Türkiye’de de otomotiv sektöründe bu yönde bir takım çalışmalar, araştırmalar hali hazırda yürütülmekte. Biz de bu laboratuvarda bu konuda temel ve uygulamalı araştırmalar yürütüyoruz.
Bu malzemelerin enerji soğurma kapasiteleri metallere göre daha yüksektir. Olası bir çarpışma anında çarpışma enerjisini daha fazla soğururlar Bu da yakın bir vadede, ağır ve yoğun çelik malzemeden üretilmiş bir aracın daha güvenilir, daha sağlam olduğu algısını değiştirecek bir duruma işaret ediyor.
Yaptığımız araştırmalarda da kompozit malzemelerden üretilen araçların darbelere karşı daha dayanıklı olduğunu görüyoruz.”
Ersoy, “Avrupa’nın bilim, teknoloji politika ve uygulamalarının uyumlaştırılması amacıyla oluşturulan Topluluk Programı olan Horizon 2020 kapsamında, AB’nin de bu çerçevede yaptığı çağrı doğrultusunda, otomotiv sektöründe kompozit malzeme kullanımı konusunda yeni bir proje hazırlığı içindeyiz” dedi.